Medine pazarının kurulum süreci

Başkanımdan, bir kaç toplantımızda duyduğum "Medine Pazarı" ifadesi dikkatimi çekti ve biraz araştırma yaparak sizlere özet geçmek istedim, ve bana göre müslüman her tüccarın bu pazarın önemi, kurulumu, insanlığa faydası, zorlukları, sürdürülebilirliği vb. konularında öğrenmesi gereken önemli notalar var:
Pazar: kısa bir tanımla alıcı ve satıcının karşı karşıya geldiği her yere diyebiliriz "Medine Pazarı" Müslümanların Mekke’den Medine’ye göç etmesinden sonra Hz. Peygamber’in (s.a.v.) Medine’de yaptığı uygulamaların en önemlilerinden biridir.
Müslümanlar Medine’ye geldikleri tarihte Medine yaklaşık on bin nüfuslu bir şehirdi. Bu nüfusun dört bin kadarı Yahudi, kalan altı bini ise Arap’tı. Ancak ticari hayat büyük ölçüde Yahudilerin kontrolündeydi. Üç büyük Yahudi sülalesi pazara hakimdi.
Bunlardan birincisi Benu kaynuka sülalesi kuyumculukla uğraşırdı. Bugünkü lisanla para-kredi işleriyle
uğraşır ve tefecilik yaparlardı. İkinci Beni Nadır sülalesi ise tarımla uğraşırlar ve özellikle hurma üretimi
yaparlardı. Üçüncüsü Beni Kureyza sülalesi ise debbağ idiler. Başta çizme olmak üzere deri işleme ve
deriden mamul eşya üretirlerdi.
Yahudiler ekonominin temelini oluşturan bu sektörleri ellerinde tuttukları için ticari hayata hakimdiler, pazarın kurallarını koyar ve fiyatları belirlerdiler. Hz. Peygamber(s.a.v.) “Medine Pazarı” nın bu halini çok iyi gözlemledikten sonra alternatif bir pazar kurmanın gereğini anladı. Kurduğu bu pazarda farklı ve önemli kurallar uyguladı. Örneğin pazarda sabit bir yer tutmayı yasaklayarak tekelleşmeye son verdi.
Böylece sabah kim erken gelirse en iyi yeri o tutar. Pazar vergisi (işgaliye )kaldırıldı. Faiz yasaklandı.
Stokçuluk kaldırıldı haksız rekabet kaldırıldı. Bir malın başka bir malla takas yasaklandı vb. Başlıcalarının bunlar olduğu kurallar koyarak ticareti bu kurallara göre yaparak iki sene gibi kısa bir sürede “Medine Pazarı” nda dünyanın en cimri tüccarları olan Yahudiler karşısında
üstünlüğü ele geçirdiler.
Bildiğiniz üzere günümüzde tek bir köy haline gelen dünyada ülkelerin fiziki sınırlarının önemi azaldı. Ülkeler arasındaki zaman ve mesafe farkları ortadan kalktı. Savaşlar da cephelerden pazarlara taşındı. Artık günümüzde savaşları, pazarlarda işletmeler ürünleri ve markalarıyla yapıyorlar. Yeni savaş alanları orduların savaştığı cepheler değil, girişimcilerin rekabet üstünlüğü kazanmak için yarıştıkları pazarlar oldu. Bu şekilde sınırların önemini yitirdiği dünyanın fatihleri üniformalı genaraller değil,
üniformasız generaller olmuştur.
Buna rağmen namaz kılan bir Türk vatandaşının ayağındaki çorapta “Kore malı” etiketi, başına koyduğu takkede “Çin malı” etiketi varsa yada ülkemizin herhangi bir otelinde sabah kahvaltısında “Gemlik Zeytini” değil de Yunanistan zeytini yeniyorsa bu rekabet savaşını kaybettik demektir. İşte bu nedenle pazarlardaki ticaret savaşlarından yenik düşmemek için geçmişte Hz.Peygamber’in (s.a.v.) kurup ilkelerini koyarak örnek bıraktığı “Medine Pazarı’nı yeniden incelememiz ve ondan
dersler almamız gerekir.
İktisadi bağımsızlık siyasi bağımsızlığın en önemli unsurudur. Hz. Peygamber(s.a.v.) ticaret amacıyla Filistin, Şam, Yemen bölgelerini zamanın tecrübeli tüccarlarından olan amcası Ebu Talip’le gezmiştir.Hayatının daha sonraki yıllarında ise şiddetli bir iktisadi ambargoyla karşılaşmıştır. Bu yüzden de iktisadi bağımsızlığın önemini iyi biliyordu. Bu tecrübelerinin, bilgisi ve ferasetiyle hicretten sonra şartları zorlayarak bir devlet kurmayı amaçlamıştır.Diğer yandan da bu devletin unsurlarından biri olan Müslümanlara ait ve onların hakimiyetine ve kurallarının uygulandığı bir pazar kurması gerekiyordu. İşte bu amaçla daha sonraki yıllarda “Medine Pazarı” adıyla meşhur olacak olan bir pazar kurmuştur